Monday, 18 May 2009

Londra izlenimleri

İki hafta kadar önce, tam olarak 25-28 nisan tarihleri arasında Weirdo ile birlikte Londra'ya bir seyahat yaptık.

Binaların insanlara kolay kolay geçit vermediği bir yer Londra. İngiltere üzerine çokça duyduğumuz sanayi devrimi hikayeleri mi acaba bana bu görüşü dayatıyor diye sormadım değil kendime aynı zamanda. Fakat her ne kadar sorgulasam da önüne geçemediğim his, Londra'da insanların misafir olduğu. Londra binaların, üretimin hatta daha da genel bir şekilde çalışmanın şehri.









İnsanlara daha fazla yaşam alanı sunabilen şehirleri daha çok sevdiğimi, Paris'i sabahtan akşama kadar kötülememem gerektiğini Londra'da anladım. Belki de evvelinde İstanbul'u yaşamış ve Stockholm'ü görmüş olmak Londra'dan bir miktar hayal kırıklığıyla ayrılmama sebep oldu. Keza beklentilerim yüksekti. Paris gibi monochoromatique bir atraksiyon parkı olmayacağını, yabancılara, farklı kültürlere daha açık bir yer olacağını bekliyordum. Nitekim bu konularda beni hiç yanıltmadı Londra. Fakat tüm bunların var oluş biçiminin aslında bir toplum sözleşmesi olduğunu düşünüyorum. Özünde böyle güzel olduğundan ya da ingilizler böyle bir hayatı daha çok sevdiklerinden değil de, değirmenin dönmesi açısından bir gereklilik arz ettiği için Londra çeşitliliği benimsemiş gibi.

Thames'in etrafında doğru dürüst bir yürüyüş parkurunun bile olmayışı, pub'ların içki servisini yıllar geçtikçe daha erken bitirmeleri ve insanların adeta başka bir eğlence şekline yer bırakmayacak bir biçimde club'lara "aktıkları" bir yer Londra. Tüm bunların da mevzu bahis toplum sözleşmesin içinde birer yeri ve sebebi var kanımca.

İstanbul dışında göreceğime inanmadığım bir kaosu da Tate modern gibi muazzam bir -sadece yapı ya da kurum diyemiyorum- olguyu da içinde barındıran bir yer Londra.


Yeniden görmenin ve tekrar tekrar anlamaya çalışmanın gerekliği ise aşikar.

No comments: