Friday, 7 November 2008

Kent Kütüphanesi

Sadece uzaktan bakabiliyordum ona; asla yanyana gelememenin cezasıydı bu dilsizlik. Mesafeler çok kesindi, biraz fazla yaklaşsam kanıyordum. Kaç kere bayılmaktan kıl payı kurtulmuştum.

Uyku ile uyanıklık arasındaki yoğun hissetme anları gibiydi, o yarı baygınlıklar. Çok gerçek, çok fazla. Her ayıldığımda o hissi kaybetmemek için çabalıyordum, hatırlamak için, kendimi zorluyordum ama hissi düşünmek asla hissetmek gibi olmuyordu.
Ben de yeniden yaklaşıyordum; kanıyordum...

Aramızdaki tüm kızıllık bundandı. Sürekli akşamüstü denkgelişlerimizin güneşi, sadece kızıllıktan faydalanıyordu. Mesai sonu kaçamağıydık onun için.
Zamanı uzatıyor, yavaş yavaş batıyordu.

Çevremdeki bin kitabın içindeki yüzbinlerce kelimeden birini seçemeyip söyleyememek, odanın sessizliğini daha da keskin yapıyordu.
Ama sadece uzaktan bakabiliyordum ona; asla yanyana gelememenin cezasıydı bu dilsizlik.
Fısıltılar hayal ediyordum, bin dudaktan çıkan bin fısıltı...
Beynim karıncalanıyordu...


No comments: